Değişmeyen tek şey içimizdekiler; çağlardır içimizde sakladığımız asıl içgüdülerimiz. Yemek, içmek, seks yapmak, kıskanmak, öldürmek, yaratmak, korkmak, üzülmek, uyumak, inanmak vs. gibi şeyler. İnsanı insan yapan şeyler bunlardır. Ama unuttuk tüm yitirdiklerimizi ve duygularımızı, talihsizce üzerlerine kapıyı kapadık. İnsan ne zamanki modernizeyi ya da medeniyeti bir ilerleme zannetti işte o zaman asıl çöküş başladı. Her ikisinin bir arada yaşayamadığı bir dünya yarattık; “Dürtülerimiz ve Medeniyet.” Bu iki şey arasında seçimini yapan insan şimdilerde sadece arabaya binerek, internete girerek, kısaca kendini unutmaya meyil ederek gerçek benliğini unutmaya çalışıyor. Doğasına aykırı davranıyor. Bunu büyük bir nankörlükle yapan insan aslını inkâr ediyor ve bunu yaparken saçma sapan şeylerle kendini kandırıyor.
Yerleşik hayata geçtiğimizden beri, yani toplum hayatına geçtiğimizden bu yana bunu sürekli yapıyoruz. Unutmak ve birliktelik arasında gidip geliyoruz. İnsanoğlu artık yalnız yaşayamaz bunu bizzat tecrübe ettik. Gerek kapitalizm, gerekse devlet olgusu, artık istesek de yalnızlığa izin vermez. İnsanın yarattığı şeyler insana neden özgürlük vermez? İnsan neden kaderini bu tarz şeylere teslim etmiştir? İşte en büyük unutkanlık burada başlar; kısaca insan kendi gücünü -güçten düşürerek- paylaşmayı seçmiştir. Bunu yaparken birliktelik duygusu ve muhtaç olma dürtüsünden etkilenmiştir.
Medeniyet dediğimiz şey ilkelliğimizin üstündeki bir örtüdür. Örtünün altında gerçekler saklıdır ve sürekli saklamaya ve ket vurmaya çalıştığımız biz. Medeniyet nedir? Uygarlık denilen elbise ne kadar insanoğluna yakıştı sizce? Bunun cevabını, son yüzyılda yapılan kıyımları, savaşları, yıkımları sayarak verin!
Değişmedik! Sadece böyle görünmek istedik; insanlık kisvesi altında, kendimizden geçerek yaptık bunu.
Can Murat Demir