Nedir bu karamsarlık? Etrafımızı saran bu kara ya da gri bulutlar neden bu kadar arkadaş canlısı? Her şey bu kadar kötü olmak zorunda mı? Her tarafımızı saran kopkoyu melodiler bile bize düşmanken ne yapabiliriz? Bu yüzden hayatımızın diğer adı somurtkanlıktı, karamsarlıktı, yalnızlıktı ve bu yüzden bizim gibi olmayanlara düşmanlıktı. Özellikle bizim gibiler için bu yazdıklarım biraz sert olsa da paylaşılan özel şeylerdi.
Somurtkan ruhlar size ne fayda sevinçten?
Karanlık varken
Vazgeçin bu hayattan ve melodilerinden
Her şeyden umutsuzca
Çırpınırken
Her şey onu çağırıyordu sanki. Bütün yollar o çıkmaz sokağa çıkıyor. Ah karamsarlık! Bütün şiirlerimize, karalamalarımıza esin kaynağı oldun. Senle de olmayacak sensizde; artık bunu çok iyi biliyoruz. Bunu çok acıda olsa tecrübe ettik. Açıkçası ne olduğunu hala çözemediğimiz garip bir kimyaya sahipti bu ruh iklimi. Şunu söylemeliyim ki benim hayatımın muhasebesinde çok önemliydi bu dost. Çünkü tüm hayatımı etkiliyordu bu canavar. Bunu benim gibi hissedenler daha iyi anlayacaktır umarım. Çünkü bizim gibiler için hayat pembe ya da beyaz renkte değildi; bu bize göre aptalca bir oyundu sadece. Var oluşunu yazmaya ve düşünmeye bağlayan herkes neden bahsettiğimi daha iyi anlayacaktır. Çünkü çıkış yerimiz genelde esin kaynağımız hep karamsarlık ve onun türevleriydi.
Tek istediğim biraz gülebilmek.
Ama insanlık varken
Bu ne mümkün?
Somurtkan ruhlar pazarında
Hepimiz için bu fenomen devasa şekilde değerliydi. Çünkü bu şey yazı üretiminde en etkili silahtı, kaynaktı ve olabildiğine zengin şeylere gebeydi. Bunun sebebini anlamış değilim. Belki de var oluşla ilintili bir şeydi ne dersiniz? Ya da tecrübelerle ilgili bir ayrıntıydı. Hayatımızın baş aktörü olmaya çalışan ve bir hayli de bunu başaran karamsarlık, yapısı gereği itaati ve kabullenmeyi bünyesinde istemiyordu. İsteyemezdi; çünkü çoğu kez dış olaylardan bağımsız bir içsel mücadeleydi. Yakıcı ve yıkıcı bir tarafı da barındıran karamsarlık, şifasız bir hastalık gibi hepimizi parmağında oynatmakta sanki. Asık suratımızın ve durgunluğumuzun kaynağı olan bu acıya meyilli hal, hayatı bazen yaşanmayacak kadar zalim kılar gözümüzde. Hayatı yadsıyarak onu onaylamayan asi bir çocuk gibidir adeta. Yaşanılan hayatın aslında bir hiç olduğunu sürekli vurgulayan bir bozguncudur karamsarlık.
Biz asık suratlılar olarak kurbanlarız onun elinde çünkü neşenin kaynağının keder olduğunu bize o öğretti. Bunu kabullenen ruhlarımız, bu anlayışı hayata enjekte ederek onu daha da meşru bir hale sokarak kabullendi.
Biz doğal olanlarız
Tabiata uygun olanlar
Çünkü
Coşkulu ve şehvetli yaratıldık
Acı imparatorluğunda
Şurası kesin ki, biz sığ olmayanlardık. Kendini beğenmişler olarak azınlıktaydık. Acımız biricikti. Bu yüzden kâğıtlara yazılan erdemlere sahiptik. Değiştiren, yok eden, yaratan, uzuvlarımızla insanlık düşmanıydık. İnsanlığın tüm basitliğine ve neşesine kin besleyendik. Karamsarlık dediğimiz şey aslında, yaratıcı bir canavar ve bir o kadar da ruhumuza hükmeden bir doğallıktı. Karamsarlık, ruhların sıkıştığı acı tarlalarıdır. Ve bu tarlalar yazılara ve şiirlere kaynaklık eder, bir anlamda üretkenliğin merkezidir. İlham verir yaratıcınsa bunu bir ibadet gibi sürekli hatırlatır. İçerdiği rahatsızlık ve kayganlık bizi daha fazla yazmaya teşvik eder.
Tüm bu hengâme içinde cereyan eden düşünce ve onun verdiği acıdır bizim karamsarlığımız. Bazen insanlığa acırız, bazen insanlara, bazen yalnızlığımıza ağlarız; bazen de bir hiç olduğumuzu düşünerek bunun sonuçlarını ve kayıplarımızı sayıklarız. Bizim karamsarlığımız ve yazdıklarımız bu tür acılardan beslenir. Durum böyleyken bizi bu halimizle kabullenecek olan birileri var mı buralarda?
Sonuç olarak karamsarlığımız bir ezeli düşman değil yaratıcısı oldu tüm eserlerimizin, yazacaklarımızın, tasarımlarımızın, kısacası farklı ve özel olan dünyamızın. Bu yüzden onu yadsımak demek bizim için hayatın bitmesi anlamında olup tüm var oluşun tüm nimetlerinden kaçmak onları istememek olacaktır. Bu açıdan karamsarlık bizim için bir yandaş ve aynı zamanda içten içe yanan bir ateş olarak düşünülmelidir ve bu cevher tüm yaratımlara kanalize edilmelidir diyebiliriz. Karamsar ruhlar size sesleniyorum; ”Bizim için en hakikatlisi bu esrarengiz ve biricik hazineyi yaratacaklarımıza kaynak olarak sunmak olacaktır;” ne dersiniz?
Can Murat Demir
İlk olarak müthiş mutlu oldum bu yazıyı okurken.. Karamsarlık bütün sanat dallarının kırılmaz kollarından biri.. ve karanlık asla ürkütücü değil.. ufak bir beyin yoklaması yapalım ve tartalım..
aydınlık, sahte yüzler barındırır bünyesinde. Tüm insanlar, olmak istedikleri kalıba bürünüp uygun maskeyi takarlar.. Aydınlık saklamaz… peki ya karanlık, o şehvetli siyah.. o asıl ruhları taşır yolculuğunda. Karanlıkta maskeye ihtiyaç duymaz insan ve karamsar yanını koyar masaya. Baktıkça büyülenir…işledikçe içine alır kalemi eline ve başlar hüzünlü bir hikaye.. yada bir şiir, buram buram acı kokan..
Hayır hayır, gülmekten vazgeçin demiyorum.. karanlığı da karamsarlığınızı da sevin diyorum… Tam da dediğiniz gibi, onlar yaratıcı bir canavar ve ben onlarla hükümsüzüm…
Yağmur Hanım;
Demek ki yalnız değilmişiz bazı hususlarda…
Öncelikle değerli yorumunuz için teşekkürler,
Ben şundan yanayın aslında karamsarlık ve diğer tüm melankolinin türevleri yaşanmalı, özellikle yaratma sürecinde bu gerekli diye düşünüyorum. Ben bu sürece kısaca “kendi kendinin içine düşme” “kendine dalma” diyorum. Bu süreçte yani yaratım sürecinde (şiir, deneme, resim, mimari vs.) insanın kesinlikle dış dünyadan kopması hatta mümkünse tüm nesnelerden azade olması gerektiğini düşünüyorum.
Bilmiyorum siz ne dersiniz?
Ayrıca sizi buralarda görmek güzel.
Hoşçakalın