Onun ardından bir şey daha geldi. Solgun ve renksiz elbiseli… Yanında eşsiz karanlığını da getirdi bana. Gri cübbesiyle ayakucumda havada asılı duruyordu sanki. Her şeyin durduğunu, şeffaflaştığını hissettim. Zaman ve mekandan azade edilen ruhumu öptüğünü görebiliyordum. Sanki tanıyor gibiydim. Umarsızca dokundu varoluşuma, gecenin karanlığında süzülen bir hayalet gibiydi. Sessizce kaldı bir an… Sonrasında odamın duvarlarında gezinen gölgeleri farkettim. Her biri sonsuzlukta safça yüzen, diriltici silüetleri…
Anladım ki haberci bir ruhtu o. Ne gelecekten ne geçmişten geliyordu. Zamanın içinde kıvranan bilgeliğin habercisiydi. O sadece benim için gelmişti. Yatağıma girdi usulca, soğukluğu bütün odamı ısıtmaya yetti. Karanlığın bu derece ateşli olabileceğini hiç düşünmemiştim. Kollarındaki huzur ve aydınlık şaşırtmıştı. Bu misafir bütün iliklerime kadar ilerlemişti. Dur demek istemiyordum, teslim olmanın tedirginliğinde harika bir yolculuktu.
Beni terkettiğinde aklımda sadece varlığın ne kadar anlamsız olduğu kalmıştı. İşte sıradan bir gecede eşsiz bir karanlık bana bunları yaşatmıştı. Gizin, felsefenin sadece “hissederek” ortaya çıkacağını dikte ettirmişti.
Şimdi düşündüğümde, hayaletlerin ve gölgelerin felsefe için ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyorum. Bir yolculuğun, gerçeğin içine girmenin ne demek olduğunu daha iyi sezebiliyorum. Yatağımın bir mabet olduğunu o gece bana müjdeleyen yüce bilge ruh aslında hala içimde. Her yazımda, her şiirimde yanımda olduğunu biliyorum.
Ziyaretiyle beni yüceleştiren, kendimi bulmamı sağlayan, zenginleştiren, ışığa kavuşturan, karanlığıyla gölgeler diyarından uçup gelen bu varlığa teşekkürler. Hala yazıyorsam ve düşünebiliyorsam bunlar hep onun sayesindedir. “O”na minnetarım ve borçluyum.
Karanlık içinde ışığı gizler. O ışığın içine girmesine izin ver!
Can Murat Demir